Kayıtlar

Mart, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

FİRAVUN'UN SONU

Resim
FİRAVUN KENDİ ÖLÜMÜNÜ KENDİ SEÇTİ Bir gün Hz. Cebrail (a.s), insan kıyafetinde Firavuna gelip şöyle dedi: Benim bir kölem vardır. Ben ona ne kadar iyilik yaptımsa o bunun karşılığında bana zulmetti. Hatta sonunda bana isyan edip benim adımı kendine ad yaptı ve bütün kölelerimi kendine kul eyleyip taptırdı. Firavun: “O ne kötü bir kuldur” dedi. Hz. Cebrail (a.s): “Evet çok kötü bir kuldur, onun cezası nedir?” diye sordu. Firavun: “Suda boğmak gerekir” dedi. Hz. Cebrail (a.s): “Bunu bana yazılı olarak ver de elimde delil olsun” dedi. Firavun yazıp mühürleyerek Cebrail’e (a.s) verdi. O da alıp gitti. Nakledildiğine göre yüce Allah (cc) Musa ve Harun’a [a.s] şöyle buyurdu: Gidin ve Firavun'a şöyle söyleyin: Ey Firavun! Bunca ömür sürdün. Şimdi de kalkmış, “Ben sizin en büyük rabbinizim' diyorsun. Oysa senden önceki hiçbir kâfir, böyle bir iddiada bulunmadı. Şunun şurasında kırk yıl ömrün kaldı. Eğer bir defa Hak Teâlâ’ya, “Sen benim en büyük Rabbim'sin

ÖZLÜ SÖZLER

Resim
ÖZLÜ İNSANİ SÖZLER Sonra çekildim bir kenara, seyrettim bütün olup biteni. Baktım kimde ben ne kadarım? Kim bende ne kadar kalmış diye. Özdemir Asaf Birinin gerçek yüzünü görmek istiyorsan, kendisine hiç bir iyiliği dokunmayan birisine nasıl davrandığına bak. Paulo Coelho Aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri gelir herşeyden önce. Vaad etmeseydi allah cenneti, o'na bile etmezlerdi secde. Mehmet Akif Ersoy Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.   Franz Kafka Öleceğiz birgün, gömecekler. Bikaç gün övecekler, sonra kalan malını bölecekler; hatta memnun kalmayıp üstüne birde sövecekler. Neyzen Tevfik İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam, sen de anlamazsın. Ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım!  Franz Kafka Ne garip. Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz.  Freud Kimseyi, başkalarının anlattığı hikayelere göre yargılama.  Platon İnsanları tanıdığımdan beri hayvanları

NASREDDİN HOCA

Resim
ÖDEŞTİK Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır. Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır. -“Efendi” der hamamcılar, “gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?” – “Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi” der Hoca, “geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !” Dostlar alışverişte görsün Nasreddin Hoca ibadette ihlâsın önemini anlatır: “Huşu ile ibadetinizi yapın. Esas kâr ondadır. Yoksa riya karışan ibadetle kâr değil, belki de zarar edersiniz” diye vaazlarında anlatırmış. O kadar zahmete katlanıyorsunuz kârlı çıkmalısınız dermiş. Cemaattin kayıtsızlığı karşısında bu hususu çarpıcı bir misalle onlara anlatmak istemiş. Evlerden yumurtanın dokuzunu bir akçeye almış. Pazara götürüp, o

BEN RAB'BİM DEN RAZIYIM

Resim
Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu: - Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin? Hz. ömer cevap verdi: - Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var. Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu: - Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi: - Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım. Bunun üzerine Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: - Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir'i kimse geçemeyecek. Bu savaştan bir müddet sonra hz ebubekir'in evine bir dilenci gelir Bütün malını Allah yolunda harcayan kapısına geleni boş çevirmeyen hz Ebubekir üstündeki gömleği çıkarıp dilenciye verdi. Allâh Rasûlü (sav) ile Ebû Bekir (ra) oturuyorlardı. Hz. Ebû Bekir’in

GANDİNİN ÖZLÜ SÖZLERİ

Resim
Gandhi’nin hayatla ilgili sorulara verdiği cevaplar… 1) En güzel gün? Bugün 2) En kolay şey? Yanılmak 3) En büyük engel? Korku 4) En büyük yanlış? Vazgeçmek 5) Bütün kötülüklerin temeli? Bencillik 6) En güzel oyalanmak şekli? Çalışmak 7) En büyük çöküş? Ümitsizlik 8) En iyi eğitmenler? Çocuklar 9)Temel olan şey? İletişim 10)Seni en çok mutlu eden şey? Başkalarına faydalı olmak 11) En büyük gizem? Ölüm 12) En büyük kusur? Huysuzluk 13) En tehlikeli kişi? Yalancı 14) En zararlı duygu? Kıskançlık 15) En güzel hediye? Bağışlama 16) En kısa yol? Düz (doğru) yol 17) En güçlü duygu? İç huzur 18) En iyi koruyucu? Iyimserlik 19) En büyük güç? İman 20) En gerekli kişiler? Ebeveyn 21) Hayattaki en güzel şey? Sevmek 22) En büyük en güzel sığınak? Yaradan... Mahatma Gandhi

Herkes görmek istediği gibi bakar

Resim
Bir gün Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), “Haşimoğulları’nda, senden daha çirkini yoktur” dedi. Peygamber Efendimiz, “Her ne kadar haddini aştınsa, yine de doğru söyledin” buyurdu. Biraz sonra, Hz. Ebu Bekir Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) yanına geldiğinde, “Ey güneş! Sen ne doğudansın ne batıdan, latif nurunla parla” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Değersiz dünya sevgisinden kurtulan aziz dostum! Sen de doğru söyledin” buyurdu. Orada bulunan sahabeler bu durum karşısında şaşırdılar ve, “Ey insanların en şereflisi! Birbirine tamamıyla zıt şeyler söylendi. İkisini de doğru söyledin, buyurdunuz. Sebebi nedir?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdu: “Ben Hakk’ın kudret eliyle cilaladığı bir aynayım. Bana bakan, olduğu gibi kendini görür.” EBU CEHİL’İN ELİNDEKİ TAŞLAR Bir gün Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) denemek istedi. Avucunun içine taş parçaları saklayarak Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. “Göklerin sırrından haberin varsa ve gerç

HZ. YUSUF VE BİR DOSTU

Resim
HZ. YUSUF’UN DOSTU Çok uzaklardan şefkatli bir dostu Hz. Yusuf’a (a.s) ziyaret için geldi. Misafiri oldu.  Hz. Yusuf, çocukluk arkadaşıyla oturup sohbete başladı. Kardeşlerinin kıskançlığından, kuyuya atmalarından, zindanda geçen yıllardan, çekilen sıkıntıların sonunda ilahi yardımın yetişmesinden, uzun uzadıya konuştular.  Sonunda Yusuf aleyhisselâm misafirine sordu: “Dostun kapısına eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmek gibidir. Bize ne hediye getirdin?”  Misafir utana sıkıla, “Sana armağan getirmek için birkaç şeye baktım, fakat hiçbirini sana layık görmedim. Altın madenine, altın kırıntısı götürülemez.  Denize bir damla su hediye verilmez.  Sana gönlümü ve canımı getirdim desem, kirman’a baharat satmaya gitmiş olurum. Senin güzelliğinden başka, Mısır ülkesinin ambarında olmayan bir şey yok. Ey gözümün nuru Yusuf’um! Sana armağan olarak ayna getirdim. Güneş gibi parlayan güzelliğine baktıkça, sevinir beni hatırlarsın. Zaten güzeller, hep aynaya bakar” dedi. Koltuğunun

HANNANE DİREĞİNİN İNLEMESİ

Resim
HANNANE DİREĞİNİN İNLEMESİ Medine’de yapılan ilk mescitte, minber yoktu. Cuma günleri Peygamber Efendimiz ayakta hutbesini okurken, mihrabın yanındaki hurma direğine dayanırdı. Sekiz sene böyle devam ettikten sora, geçen zaman zarfında Müslümanlar sürekli hak dine girdiği için cemaatte ayni oranda artmaya başlamıştı.. Hal böyle olunca, artık Müslümanlardan bir kısmı, Peygamberimizin mübarek yüzünü göremiyorlardı. Onun için üç basamaklı mütevazı bir minber ilk defa o zaman yapılmıştı.  Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu minber üzerine çıkıp hutbesini buradan ırad başladı. Fakat, daha önce hutbe okurken dayandığı hurma direğinden inleme sesleri gelmeye başladı, tıpkı kundaktaki bebeğin ağlama sesine benzer türden sesler işitildi. Öyle ki mescitte bulunan sahabeler bu cansız kütüğün inleme seslerini duyduklarında, böyle cansız bir direğin inleyip feryat etmesine çok şaşırmışlardı.  Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yeni yapılan minberden inerek, inleyen hurma direğinin yanına gitti.

NEDEN BEN?

Resim
“Neden Ben???” Sabah erkenden kalkmıştı. Bu sabah diğerlerinden farklıydı. Hayallerini kurduğu işin mülakat sınavı vardı. O, hayatımın imtihanı diyordu. Çünkü, geleceğinin temelleri, kariyerlerinin başlangıcı ve başarılı, huzurlu bir hayata başlamanın ilk basamağı idi. Bu işe girebilmek için yıllarını vermiş, en iyi üniversitede okumuş, hatta birincilikle bitirmiş, yüksek lisans yapmış. Yani bu işe girmeyi herkesten çok, o haketmisti. Alelacele, üstün körü bir kahvaltı yaptı. En güzel elbisesini giydi, tıraşını oldu. Artık hazır dı. Fakat heyecanından kıpır kıpır yerinde duramıyordu. Bir o kadar da kendisinden çok emindi. Çok iyi hazırlanmış, kazanamaması için hiçbir sebep yoktu. Bu düşüncelerle evden çıktı ve doğruca durağa yöneldi. Kendisini hayatının imtihanına götürecek minibüse çevik bir hareketle atladı. Boş bulduğu yere oturdu. Bir sonraki durakta piri fani diye tabir edebileceğimiz her halinden gün görmüş, geçirmiş, saçı sakalı beyazlara karmış bir ihtiyar oturdu. İhtiya