Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MODANIZ BATSIN

Resim
9-10 yaşlarında küçük bir çocuktum. Satılacak iki koyunumuzu yakınımızdaki kasabanın pazarına götürüyordum fakat pantolonum yırtıktı. Kasabaya varınca bir mahçubiyet duygusu kapıldım. Çünkü orası kendi köyüm değildi, köyümde hoş görülebiliyordu, ama orasî kalabalık ve insanlar yabancıydı. Utancımdan duvar diplerinden yürüdüm kimse  görmesin diye.  Şimdi yetişkin gençleri hoyrata çeviren bu yırtık kılıkla gördüğümde, benim o üzüntülü ve endişeli halim hep aklıma geliyor.  Çarşıda pazarda içimizde yaşayan bu gençleri hepimiz görüyoruz ve bazende ürperiyoruz. Sanki bir patlamadan canını zor kutarmışta alel acele o pejmurde haliyle sokağa fırlamış. Yırtıklar o kadar ileri gitmişki, bazıları pantolonun uçkurunu dahi çözmeden, küçük abdestini zahmetsizce yapabilecek bir konuma getirmiş . Eskiterek, yırtık yaparak bu ürünlerin ortalama ömrü azami bir sezon, oluyor.  Modanın'da çok hızlı değiştiğini düşünürsek,  yenisine çabuk ihtiyaç duyuluyor. Bu tam manasıyla israf çılgınlığı

KERBELA VE HZ. HÜSEYİNİN ŞEHADETİ

Resim
KERBELA olayı yüzyıllardır Müslümanların ciğerini yakan büyük bir acıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.v) sevgili torunu Hz. Hüseyin 72 arkadaşıyla birlikte, siyasi ihtiraslar uğruna o gün şehid edilerek, kıyamete kadar sürecek olan büyük bir fitneninde temeli atılmıştır. Olay şöyle gelişmiştir: Muaviye'nin ölümünden sonra olumsuz kişiliği ile bilinen oğlu Yezid, Hilafete geçer. Hz. Hüseyin'in de kendisine biat etmesini istemektedir. Bundan kaçınan Hz. Hüseyin önce Mekke'ye, ardından da kafilesi ile birlikte yapılan ısrarlı davet üzerine, Kufe'ye gitmek üzere çıktıkları Kerbela denilen yerde Yezid'in askerleri tarafından kuşatılıp, susuz bırakılmıştır. Ardından 10 Muharrem günü (10 ekim 680) de Yezid’in ve firavunlaştırmış olan yandaşlarının kendileri için potansiyel tehlike gördükleri ehl-i beyte kurdukları kalleş pusuyla, başta Hz. Hüseyin (ra) olmak üzere yaşlı, genç ve çocuk demeden hepsini katlettiler..  "Bu elim hadise karşısında, Müslümanların kalple

‘Subhanellahi’l-azîm ve bi hamdihi’

Resim
Kabîsa b. Muharik anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber (a.s.m)'e gittim.  “Ey Kabîsa! Seni buraya getiren sebep nedir?”  diye sordu. Ben de: “Yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi, bu sebeple Allah’ın beni faydalandıracağı bir şeyi bana öğretmen için sana geldim” dedim. (Şöyle buyurdu): “Ey Kabîsa! (şu dediklerimi yaparsan), yanından geçtiğin her bir taş, ağaç ve toprak parçası mutlaka senin için Allah’tan bağışlamanı dilerler. Ey Kabîsa! Sabah namazını kıldıktan sonra, üç defa ‘Subhanellahi’l-azîm ve bi hamdihi’ duasını okuduğun zaman, körlükten, cüzamdan ve felçten muaf olacaksın. Ey Kabîsa! De ki: ‘Allah’ım! Ben senin nezdinde bulunan(lütfun)dan isterim. Üzerime ikramlarından akıt, rahmetinden üstüme yay ve üzerime bereketlerinden indir.” (Mecmaatu’l-Ahzab, 1/132). Ebû Hüreyre'den: Peygamber Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İki söz vardır ki onlar dile hafiftir­ler, terazide ağırdırlar; Rahman olan Allah'a sevimlidirler, bunlar: Sübhânellâhi ve bihamidih

BU GÜN HİCRİ YILBAŞI

Resim
Hicri takvimin  uygulanmasında Hz. Muhammedin (s.a.v)'in medineye hicretiyle beraber, İnsanlığın var oluşundan bu güne kadar, bir çok Peygamberin önemli günlerini'de içinde barındıran çok özel bir gündür. Hicri tarih, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in  Mekke'den Medine'ye hicret ettiği önemli tarihi bir gündü. Ancak takvimin başlangıcı Halife Hz. Ömer (r.a) devrinde kabul edilerek başlamıştır.   Ondan önce arapların belli bir tarihi yoktu.  Bazı önemli hadiseleri (Hz. İbrahim'in ateşe atılışı, Fil vakası vb.) tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı. "Hicretten on altı yıl sonra (638), dönemin halifesi Hz. Ömer'in emriyle Medine'de bir meclis toplanarak, tarih meselesine bir çözüm bulunması istendi. Hz. Ali'nin (r.a) teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (s.a.v)'in hicreti, İslâm tarihine başlangıcı ve Muharremin de bu yılın ilk ayı olması kararlaştırıldı." Hicrî-Kamerî yıl, on iki aydır. İlk ayı olan M

PİRİNÇ'İN BEREKETİ VE YAHYA BABA

Resim
Yahya baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir.. Arkadaşları hoşaf, kebap sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız. Pirinçleri salavat getire getire ayıklar, yağını tekbirlerle eritir. Tuzunu Besmele ile, suyunu Fatihalarla salar. Zaman zaman gözünü yumar, enbiyayı, evliyayı aracı yapar, Allah'tan bereket arzular. Onun pilavı herkese yeter, hatta artar. Ancak o tek pirinç tanesine bile kıyamaz; artanı Tuna nehrine atar. Balıklar onun geleceği saati bilir, köprü başında toplanırlar. Kilerci, bakar pilav artıyor; pirinci aşçıya az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile "Bu pirinç yeter mi?" demez. Kilerci şaşkındır. Her gün pirinç miktarını biraz daha kısar ama pilav azalmaz, aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tuna'nın balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime bilir: "Bu bir keramet!" Çok dener ve emin olunca Pâd