Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Etme Cahille Sohbet

Resim
Etme Cahille Sohbet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz Allah, ilmi insanlardan söküp almaz! Fakat âlimlerin ruhunu kabzederek ilmi kaldırır. Nihayet hiçbir âlim kalmayınca halk, cahil insanları reis edinirler! Onlara birtakım sorular sorulur da (onlar da bilgisizce cevap vererek) hem kendileri sapıklığa düşerler hem de insanları düşürürler!’ buyurdu." (Buhari 256) Cahil ile sakın latife etme, Dili zehirli olduğundan gönlünü yaralar...(Hz.Ali r.a.) Cehalet öyle binektir ki üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan yolunu kaybeder... (Hz.Osman r.a.) İnsanların en cahili ahiretini başkasının dünyası için satandır...  (Hz.Ömer r.a.) Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et; Çünkü söz yürekten gelir dilden çıkar. (Hz. Mevlana) Demir gibi cahili altın gibi bilginden daha kıymetli yapan şey ahlâktır. (Hz. Mevlana) Ne tükenmez hazinesin ey dil! Ne devasız bir dert!   (Hz. Mevlana) Söküklerini dik, sözlerinin dilini kalbine yanaştır

IŞIĞI BOL OLSUN

Resim
IŞIĞI BOL OLSUN Sanat dünyamızın seçkin insanları olarak, başlangıcı itibarıyla yüz elli yıldır bu ülkenin vazgeçilmezleridir.. Öyle'ki sanat tekelini ellerinde bulundururlar'da sanat hariç her şeye maydanoz olurlar.. Yerli filimler, tiyatrolar Tv dizileri yaptılar her ne hikmetse bu toprağın yerlisine inancına ve kültürüne hep yabancı oldular..  Tiyatronun ilk kurucusu güllü agop'un başlattığı o yoldan gittiler,  Allah demediler "tanrı" dediler, cami imamına sahtekarlık yaptırıp  alay konusu ettiler. Batı kültürünü örnek gösterip genç dimağlara yerleştirdiler..  Müslümanın ramazan gibi ibadet gecelerini eğlenceye dönüştürdüler..  Ödül almak için spariş romanlar yazıp filimler yaptılar, ş arkılarıyla, şiirleriyle milletin değerlerine küfür ettiler..  Tek kanallı televizyondan iyi bilirim. Sanat adı altında sadece belli bir ideolojinin ve yaşam tarzının temsilciliğini yaparak, g üldürü maskesi altında siyasi mesajlar vermek için özel parodiler ve skeçler

CUM-A'NIN ÖNEMİ VE YAPILACAK GÖREVLER

Resim
Bu günün cuma adını alması bilhassa toplantı günü olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı adı taşıyan sûrede, "Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alışverişi bırakın" (Cum'a, 62/9) mealindeki âyet, cuma namazının farz kılınmasından önce de günün bu adla anıldığına ve bir toplantı günü olduğuna işaret etmektedir. Cuma günü çok değerli ve mübarek bir gündür. Bu konuda Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: "Bizler Ehl­-i Kitab'a göre en son gelmişken, kıyamet gününde faziletçe en başa geçecek olanlarız. Şundan dolayı ki, bizden evvel onlara Kitab verildi de Allah'ın onlara farz buyurduğu gün bu cuma günü iken, onlar anlaşmazlık çıkarıp başka günlere saygı gösterdiler. Bize ise o güne itibar etmek hususunda Hak Teala hidayet verdi (Doğru yolu gösterdi). Artık bu hususta insanlar bizden geri kalmış oldular. Yahudilerin ibadet günü yarın (cumartesi), Hristiyanlarınki ise öbür gündür (pazar)." (Tecrîd, III/3)

MAKAM HIRSI YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN ŞEHZADELER

Resim
500 yıl önce yaşanan olayları bugün olmuş gibi içinde hissediyor insan. İşte Osmanlı'da yaşanmış göz yaşartıcı belli başlı ölümler. 1- Osmanlıda ilk öldürme: Osman bey amcası Dündar beyi öldürüyor. Osmanlı’nın daha kuruluş yıllarında, Osman Bey kayı boyunun başına geçme hevesi olduğundan şüphe ettiği öz amcası  Dündar Bey ’i kendi elleriyle boğarak öldürdü ve cesedini sergiledi . 2- Savcı'nın Dramı I.Murat Osmanlı’da saltanatın babadan oğula geçmesi geleneğini bozarak, padişah olması gereken abisi Halil’i öldürüp tahta geçti. Tahta geçtikten sonra diğer kardeşi İbrahim’i öldürttü. Daha sonra tahtta gözü olduğundan şüphelendiği öz oğlu Savcı Bey’i önce kör etti ardından hırsını alamayıp öldürttü ve cesedini şehrin merkezine astı. 3- Savaş Meydanında Vurdular I. Beyazıt Kosova savaşında babasının ölmesinin ardından, babası ile birlikte  savaş   meydanında vuruşan kardeşi şehzade Yakup’u oracıkta hiç vakit kaybetmeden öldürttü.  4- İtalya’nın

RESSAM VE KÜÇÜK KIZ

Resim
Bir sanat merkezinde tanınmış bir ressamın sergisi vardır, ressam sergisini gururla dolaşırken resimlerden birinin karşısında durmuş resmi hayranlıkla izleyen bir kız çocuğu dikkatini çeker… Kız bir yandan tabloya bakar arada çantasını karıştırıp bulduğu paraları avucuna alır… Ressam babacan bir tavırla çocuğun yanına yaklaşır “Resmi beğendin mi?” diye sorar. Kız çok ciddi bir sesle “evet” der ve “Acaba satılık mı? Anneme almak istiyorum” diye devam eder. Tablo yüzbinler değerindedir. Ressam gülerek sorar kıza “Kaç paran var?” Kız ciddi ciddi avucundaki paraları sayar. “83 lira 75 kuruşum var bütün param bu” der. Ressam tablonun etiketine bakar ve “Ne şanslısın. Tablo da tam 83 lira 75 kuruşa satılık. Al bakalım tablo senin” diyerek tabloyu kız çocuğuna verir. Bu diyaloğu karşıdan seyreden galeri sahibi ressamın yanına giderek hiddetle “Ne yapıyorsunuz siz! O tablo yüzbinler değerinde” diye bağırır. Ressam sakin ve mutlu bir şekilde cevap verir: Doğru benim tablolarıma yüzbinler

ALLAH'IN EMANETİ

Resim
Hz.Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek: - Babasına haber vermeyin.  Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı: - Gördüğünden şimdi çok iyidir, der. Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der: - Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi? - Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli. - O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı. Ebu Talha bu sözü duyunca : - Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder. Sabah olunca gidip Resulullah'a (s.a.v.) anlatır. Resulullah (s.a.v.): - Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha'ya ver, diye dua eder. Nitekim, dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diye

ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP

Resim
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!  Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak. Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar

BU GÜN MİRAC KANDİLİ

Resim
Mirac hilye-i şerif-i Recep ayının 27. gecesine Miraç Gecesidenir. Miraç kelime anlamı itibariyle göğe çıkma, yükselme anlamlarına gelir. İsra ve Miraç hâdisesi, Peygamber Efendimizin (s.a.v) hicretinden 18 ay evvel vukû bulmuştur. Miraç olayı, Peygamber Efendimizin (s.a.v) Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya oradan da Allah’ın huzuruna yükseldiği hadiseye denir.  Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu gece pek çok rûhânî ahvâl ve ikrâma kavuşmuş olmakla birlikte hiç bir kulun ulaşamayacağı manevi alemlere varmıştır. İşte bu gece her yıl Miraç Kandili olarak idrak edilir. Miraç Gecesi’nin Kadir Gecesi’nden sonra en faziletli geceolduğu söylenir. İsrâ ve Mîrâç olarak ifâde edilen bu ilâhî ikram, bütün beşerî perdeler kaldırılarak idrâklerin ötesinde ve tamâmen ilâhî ölçülerle gerçekleşen bir lutuftur. Beşerî mânâda mekân ve zaman mefhûmu ortadan kalkmış olup, milyarlarca insan ömrüne sığmayacak kadar uzun bir yolculuk ve sayısız müşâhedeler bir sâniyeden d

ÇAY İÇERMİSİN?

Resim
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Murat Sevencan, “Olmayacak şey demeyin” diyerek kendisine gelen bir notla ilgili olarak uyarıda bulunuyor! Deniz kenarında bir bankta oturan bir gencin yanına 20-22 yaşlarında bir başka akranı gelip oturuyor. Biraz sonra bu gencin iki arkadaşı üç bardak çayla gelirler. Birini oturan arkadaşlarına verirler; o çayı sevmediğini söyler. Bunun üzerine bankta oturana dönerek “Sen içer misin?” derler. Genç baştan reddetse de ısrarlara dayanamayarak çayı alır ve içmeye başlar. Üç kişilik grup da sohbete dalar görünür. Çayın sonlarına doğru baş dönmesi hissetmeye başlar. Tabii o an başına bir bela geldiğini anlar. Bir an kendine gelip bunlardan uzaklaşması gerektiğini düşünerek ayağa kalkar ve biraz ilerdeki otobüs durağına zor da olsa varır. Fakat üçlü de bununla birlikte harekete geçmiş ve durağa gelmiştir. Otobüse binip koltuğa oturduğunda üçü de otobüse gelip kendisini rahatça görebilecekleri bir yere otururlar. Fakat genç, bu arada

BİR ACI HİKAYE

Resim
BİR ACI HİKAYE Askerliğini bitiren genç henüz ailesine gitmeden bulunduğu şehirden ailesini aradı: -Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir ricam var. Oraya gelirken bir arkadaşımı da getirmek istiyorum çünkü o bizimle kalacak. -Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar. Oğulları: -Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti. -Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum. -Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz. -Hayır.  Anne, baba, onun bizimle yaşamasını istiyorum. Oğlum, dedi babası, bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var, bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama

SAATİNİ VE MATARASINI İSTEYEN ŞEHİT

Resim
Çanakkale Şehit Hikayeleri " Çanakkale Savaşı sonrası, 80'li yıllarda, yaşanmış gerçek bir hikayedir. Çanakkale’nin Alçıtepe Köyü’nden İsmail Aldıkaçtı ‘nın başına gelen bu olayı onun ağzından anlatıyoruz." - On yıl kadar önce bahçemde düzenleme yaparken bir ceset buldum, üzerindeki elbiseler çürümüştü. Sadece pantolonun cebi sağlamdı ve bir de onca seneye rağmen hiçbir şey olmamış bir matara vardı yanı başında. Merakımdan bir şey daha varmıdır diye elimi cebine soktum bir şey gelmişti elime, çıkardığımda bunun bir saat olduğunu gördüm. Saat gümüştendi ayrıca pırıl pırıl ilk günkü kadar temizdi. 02:15 Geçe Duran Saat Gümüş saate dikkatlice baktığımda duran ibresinin 02:15’i gösterdiğini gördüm. Bir de kendi saatime bakayım dedim ve gariptir benim saatim de öğleden sonra iki çeyreği gösteriyordu. Herhalde rastlantıdır diye düşündüm fakat içimden bir ses tüm tuhaflıkların bu yaşadığım şeylerle sınırlı kalmayacağını söylüyordu.. Duran saati çevirip tekrar kurdum ve

ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ

Resim
Şehzade Mustafa I. Bend 1. Meded meded bu cihanım yıkıldı bir yanı Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hânı 1. Meded, meded! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı. Çünkü ecel eşkıyaları Mustafa Han’ı yakaladılar ve boğdular. 2. Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı 2. Onun güneş gibi parlak yüzü battı ve düzen bozuldu. Osmanoğullarını hile ile günaha soktular. 3. Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o canibe döndürdi şâh-ı devrânı 3. Padişahın yanında o yiğidin sözü geçtikçe onu çekiştirirlerdi. Nihayet devir padişahını felek, onların yönlendirmek istedikleri tarafa döndürdü. (Kanuni’nin çevresi tarafından yönlendirilişini kasdediyor) 4. Yalancımın kun bühtanı bugz-ı pinhânı Akıtdı yaşumımı yakdı nâr-ı lıicrânı 4. Yalancının kuru iftirası ve gizli düşmanlığı gözümüzün yaşını akıttı, gönlümüzde ayrılık ateşi yaktı. 5. Cinayet etmedi cânî gibi anıın câm Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı 5. Zavallı şehzade caniler gibi bir cinayet işlememişken, belâ se

Padişahlarında kendine has özellikleri vardı

Resim
Tarih kitaplarına, kazandıkları zaferler, fethettikleri topraklar ve imzaladıkları antlaşmalarla konu olan Osmanlı padişahlarının, padişahlık dışında da bir hayatları vardı elbet. Kimi marangozluk yapıyordu, kimi kuyumculuk, kimi de besteVe herbirinin ayrı ayrı ilgi alanları ve alışkanlıkları vardı. Dünya tarihine isimlerini kazıyan ve büyük bir imparatorluğu yüzyıllarca dimdik ayakta tutan 36 padişahtan bir kısmının özellikleri şöyle: RESSAM ABDÜLAZİZ Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe ilgisi olduğu gibi, üstün bir resim yapma kabiliyetine de sahipti. Öyle ki, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin planını bizzat kendisi çizmişti. Abdülaziz'in "Valse Davet" ve "Gondol Şarkısı" gibi orkestrasyonu yapılıp keyifle dinlenen besteleri de var. 3. SELİM İYİ BİR NEYZENDİ Edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Çok merhametli bir insan olan 3. Selim, iyi bir şair, neyzen, tamburi ve hanende idi. Şair olan Sultan üçüncü Mustafa da son derece

Gökten Yağan İlginç Şeyler

Resim
Gökten Yağan İlginç Şeyler 1971 de Avustralya’da Sydney’de gökten altın sarısı yağmur yağdı. Yağmur damlaları yapış yapıştı ve değdikleri yeri boyuyordu. Sonradan buna bal arısı polenlerinin neden olduğu anlaşıldı. 3 Mart 1976’da ABD’nin Kentucy eyaletinde gökten taze et parçacıkları yağmaya başladı. İşin tuhafı gökte bulut yoktu. Uzmanlar bunların at eti parçaları olabileceğini söylediler, fakat tam bir açıklama yapılamadı. 25 Temmuz 1973’te ABD’de Albany’de saat 16,15‘te gökten yağan binlerce kağıt gerçek anlamda bir bilinmeyendi. Üçte ikisi beyaz olan kağıtlarda hiç anlaşılamayan garip formüller şekliler ve grafikler vardı. Hiçbir uzman bunların ne olduklarını anlayamadı. Kent iki günde ancak temizlendi.

KALE MİLLETİN MALIDIR VEREMEM

Resim
İki İlginç Hikaye Viyana dönüşünden sonra Tameşvar Kalesinin müdafaasını Koca Cafer Paşa’ya verdiler. Kale tam beş sene düşmanlar tarafından kuşatılmıştı. Bu kuşatmada açlık, bütün kale halkını bitkin bir hale getirmiş ve kaleye hiçbir yardım gelemez olmuştu.  İşte böyle sıkıntılı bir zamanda düşmandan gelen elçi, Koca Cafer Paşa’nın askerleriyle beraber teslim olmasını isteyen bir mektup getirdi. Cafer Paşa mektubu okuduktan sonra elçiye çamur gibi bir ekmek göstererek: “İşte yediğimiz ekmek budur ve askerlerimiz sonsuz sıkıntı içindedir. Fakat istediğiniz kale benim değil, milletimindir. Ben ancak muhafazaya memurum. Eğer kaleyi mutlaka almak istiyorsanız kumandanınıza bir teklifim var. Cafer Paşa kalkarak topallaya topallaya birkaç adım yürür ve şöyle der: ”Görüyorsunuz ya ben ihtiyarım ve ayağım da sakattır. Kumandanınız ise genç ve dinçtir. Birer kılıç alalım, iki ordunun ortasına çıkalım ve başa baş dövüşelim. Kumandanınız beni öldürürse kale sizin olsun. Ben onu