Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İKİ HASTANIN AĞLATAN HİKAYESİ

Resim
İki hasta adam aynı hastane odasında kalıyordu. Hastalardan birine akciğerlerindeki sıvının akması için öğleden sonraları bir saatliğine dik durmasına izin verilmişti. Onun yatağı odadaki tek pencerenin yanındaydı. Diğer hasta ise tüm gününü yatağında uzanarak geçirmek zorundaydı. Birbirleriyle saatlerce konuşurlardı; eşlerinden, ailelerinden, askerlik anılarından, gittikleri tatil yerlerinden… Pencerenin yanındaki hasta her öğleden sonra yatağında doğrulduğunda zamanını pencerenin dışındaki gördüğü her şeyi oda arkadaşına anlatarak geçiriyordu. Diğer yataktaki adam ise bir saatlik bu dilimde dış dünyadaki tüm yaşantılarla ve renklerle kendi hayatını genişletiyor ve canlandırıyordu. Pencere güzel bir gölün yanındaki parka bakıyordu. Gölde çocuklar oyuncak gemilerini yüzdürürken ördekler ve kuğular da suyun üzerinde oynuyordu. Genç âşıklar her renkten çiçeklerin arasında kol kola yürüyorlardı ve şehrin silueti uzakta görülebiliyordu. Pencerenin yanındaki adam bunları en ince ay

Allah'a nazı geçen kul "deli" olurmu hiç

Resim
 

Sende evlat acısı bende kuyruk acısı varken

Resim
Zamanın birinde bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılan görür. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın tam başına vurmak üzereyken yılanla bir anda göz göze gelir ve acıyıp öldürmekten vazgeçer.. Yılan da duygulanmış dile gelmiş ve şöyle demiş "ey insan oğlu sen bana kıymadın bende sana bir iyilik edeceğim" demiş tekrâr deliğine girmiş. Biraz sonra ağzında bir altınla dönüp altını yere bırakmış, "artık bundan böyle bir ömür boyu sana her gün bir altın vereceğim" demiş. Oduncu altını alıp bir sarrafta bozdurmuş keyifli bir şekilde evine gitmiş. Olan biteni hiç kimseye anlatmamış, ailesi dahil herkes onun çok çalışarak çok para kazandığını zannederken, o hergün dostu yılanla buluşarak aldığı bir altınla evine dönüyormuş. Tabiiki zaman su gibi akıp gidiyor, bir gün de geliyor oduncu hastalanıyor ve dostu veli nimeti yılanına artık gidemiyor.. Aradan hayli zaman geçiyor, geçim sıkıntısı baş gösterince oğlunu yılanın yanına göndermeye karar veriyor. Odun

Kurallar başarının anahtarıdır

Resim
Evi terk etmeye karar vermişti. “Diş fırçalarken suyu açık bırakma” “Salondan en son kim çıktı? Işıklar neden açık” “Makası neden yerine bırakmıyorsun?” Gibi babasının ikaz ve söylemlerine dayanamıyordu. Sabah bir iş görüşmesine gidecekti ve eğer kabul edilirse aile evini bırakıp, kedisine bir ev kiralayacaktı. Artık kendi hayatını yaşamak istiyordu. Sabah, babası onu kapıda uğurladı. – Dikkatli ol ve bütün soruları cevaplamaya çalış, oğlum dedi. Görüşme adresine gelince, kapıda bekçi yoktu. Bahçe kapısı açıktı ama sürgülü kilidinin demiri dışarıdaydı, giren çıkan herkes bu demire değiyordu. Hemen kilit sürgüsünü geri çekti ve içeriye girdi.  Bahçede bir hortum suyunu boşa akıtıyordu. Onu aldı ve sulasın diye bir ağacın dibine bıraktı.  Bir avluya girdi, duvar dibinde boşa çalışan bir vantilatör gördü. Gayrı ihtiyarı bir hareketle, vantilatörü kapattığını fark etti. Artık huyu nefsine galip geliyordu. Kendisini tuhaf hissetti. Oradan küçük bir odaya girdi. Üzerindeki okla görü

Sözlerin en güzelini okumak neden ezbersiz olmasın

Resim
"Babadan oğluna anlamlı DERS" Bir adam sık sık Kur'an okurdu. Ancak O'ndan bir şey ezberlemezdi. Bu adamın küçük oğlu babasına dedi ki; -Babacığım Kur'an okuyorsun ama hiç ezberlemiyorsun, sana ne faydası var ki? Baba oğluna dedi ki; -Evladım, sana söyleyeceğim ancak önce şu hasır sepeti şu dereden su doldur getir. Hasır sepet kömür taşımak için kullanılıyordu. Oğul dedi ki; -Baba, ama bu imkansız! Baba; -Sen dene bakalım ne oluyor. Oğul bu söz üzerine hasır sepeti alıp dereye gitti ve su doldurup taşımaya başladı. Yol yarı olmadan bütün su akıp gitti..  Oğul babaya dönüp dedi ki; -Baba görüyorsun ki bu imkansız bir şey! Baba; -Olsun bir daha dene dedi. Oğul bir daha denedi, bir daha derken beşinci seferde iyice yorulan oğlu bitkinliğini belirterek  babasına; -Baba sen de biliyorsunki bu imkansız neden tekrar ettiriyorsun? deyince baba dedi ki; -Evladım sepette bir şey farketmedin mi? deyince oğlu anladı ve -Evet babacığım, sepet tertemiz olmuş dedi. 

Rüya

Resim
Benim başım açık, tesettürlü bir insan değilim. Ama şükür imanım var. Namazımı kılıyor, orucumu tutuyorum şükür. Rabbim kabul etsin. Tesettürlü insanları seviyorum, imrenerek bakıyorum ama henüz nefsim hazır değil. Sürekli erteliyorum. Bunda geçirdiğim çocukluğumun büyük etkisi var. Babam ordu mensubu idi. O dönemde namaz kılanı, eşi kapalı olanı ordudan atıyorlardı. Zavallı annem babam atılmasın diye ağlaya ağlaya açıldı. Hiç unutamıyorum açıldığı günü. Öyle çok gözyaşı döktü ki babam : _ Üzülme hanım, şurada emekliliğime ne kaldı. Örtünürsün, beraber hacca gideriz derdi. Hem sen evdesin bak namazların geçmiyor. Birde beni düşün derdi. Zavallı babam kılamadığı kaza namazlarını kılmadan ne kadar yorgun olursa olsun yatmazdı. Eve misafir gelince ihbar olur diye onların yanında kılamaz tek tek yatak odasına gidip kapıyı kitletip öyle kılarlardı. Evdeki seccade ve tesbihler bile suç unsuru sayılırdı. İyice saklar, bize de tembih ederlerdi çıkarmayalım diye. Namaz kıldığımızı kimseye s

Dersini ayakkabı boyacısı çocuktan aldı

Resim
Bilal, annesinin sofraya getirdiği bulgur pilavını görünce, yüzünü buruşturdu. -Üç gündür aynı şey anne, diye şikâyet etti. Pilav, pilav, pilav… Anne tabağı sofraya koyduktan sonra: -Oğlum ne yapalım? Elimizde var mı ki sana çeşitli yemekler pişireyim… Paramız var mı ki istediklerini alayım? Bilal gözlerini kıstı: -Komşumuzun oğlu Ahmet’i biliyorsun anne… Evlerinde çeşit çeşit yemek çıkıyor. Mert de öyle, Selim de öyle… Üstelik hiç birinin cebinden harçlığı eksik olmuyor. Bıktım bu parasızlıktan. Benim onlardan farkım ne? Annesi ağlamamak için başını arkaya çevirdi. Üzüntü dolu bir sesle: -Oğlum, bu elimizde olan bir şey mi? Baban sonunda iyi kötü bir iş buldu. Kazancıyla kıt kanaat geçinip gidiyoruz. Hem sen başkalarına ne bakıyorsun? Onlar kadar zengin değiliz ki biz. -Neden olmuyoruz, neden olamıyoruz ya? Hışımla sofradan kalktı. -Ben bu yemeği yemiyorum! Hep aynı yemek! Bıktım! Pantolon desen yamalı yırtık! Gömlek desen eski püskü! Yeter ya! -Oğlum nereye böyle? Bilal, eskim